31 Ekim 2012 Çarşamba

KARANLIKTAKİ SİYAH

          Sıcak bir kış gecesiydi, şömineden yükselen çıtırtılar sadece kış gecesini değil kalbini de ısıtıyordu insanın. Sol elinde tuttuğu fincandan sıcak birşeyler yudumluyor sağ eliyle dizindeki battaniyenin tüylerini çekiştiriyordu, direnemedi, sağ elini özgür bıraktı. sağ el bir sigara daha yaktı, sonra bir nefes çekilip söndürülmüş sigaralarla dolu kültablasına bastı onu da. Kültablası artık uzun beyaz mermerlerle süslü gotik bir mezarlığı andırıyordu.
   
      Eskiden beri böyleydi, bir nefeslik hevesleri vardı, hercai bir rüzgarla kapılınıp ikinci nefeslik ömrü olmayan tutkuları.. anı an' da yaşamanın tadına varalı beri bu böyle olmuştu. belki abartıyordu biraz zaman zaman, ama abartmak hakkını çoktan vermişti kendine, küçük bir çocukken düşüp kolunu kırdığında annesi "abartma" dedi diye. O günden sonra herşeyi abartmaya başladı. Önce yemek yemeyi abarttı, şişmanladı, aşık olmayı abartıp sadece platonik olmaya inandı, içkiyi abarttı alkolik oldu, abartılı şeyler giyip abartılı müzikler dinledi, şişmanlığının alay konusu olmasına dayanamayıp diyeti abarttı sonra, hastalandı. Hastalığını abartmadı, ama keşke abartsaydı. Ölümden döndü. Abartmak onun için özgürlüğünü dışavurma biçimi olmaktan çıkıp bir alışkanlığa dönüşmüştü. İşte o zaman da alışkanlığın kötü bir şey olduğu yargısına vardı. Alışkanlık onu sabit ve değişmez kılıyordu. Ne yaparsa yapsın ilerleyemiyor bir yere varamıyordu. Onca marjinal deneyim sıradan birkaç alışkanlıktan ibaretti gözünde artık. Karar verdi, o hiçbirşeye asla alışmayacaktı. Önce en köklü alışkanlıklarından kurtulmakla başladı işe, artık hiç bişeyi abartmayacak bu bağımlılığından özgür kalacaktı. Abartarak değiştiremediği şeyler için yeni bir yol arayışına düştü ve farkında olmadan yine aynı alışkanlığa hizmet etmeye başladı. Değişimi abarttı.. 


      Camdan dışarıyı izliyordu, pencerenin önünde biriken kar kristalleri eşsiz güzellikte bir kış vaadediyordu. Gecenin karanlığında öyle beyaz ve parlaktılar ki yıldız tozlarını andırıyordular. Gökyüzüne kaldırdı sonra bakışlarını, tezgahındaki ilmekleri sayan bir dokumacının titizliğiyle inceledi siyah kubbeyi. Yıldızların yeri son 45 senedir hiç değişmemişti ve bu onda garip bir güven duygusu yaratıyordu. Herbiriyle yıllar süren bir ahbaplığı varmışcasına kendine yakın hissediyordu.
      
     Hayatındaki nadir alışkanlıklarından biriydi yıldızlar, çünkü evrenin neresine giderse gitsin elinin altındaydılar, ama bazen öyle hissediyordu ki sıkılırsa onlardan da birgün, söküp gökten basabilirdi kültablasına onları da. Karar vermişti çünkü, hiçbirşeye ve hiçkimseye bağımlı olmayacaktı o, kendi olmasını engelleyen herşeyden kaçtı, uzaklaştı. şimdi penceresi vardı ve yıldızları, çıtırdayan şöminesi ve sıcak içeceği, ama bu gecelik böyleydi belki de, yarın bir dağın zirvesinde yerçekimine meydan okuyor, ya da bir gece kulübünün gözalıcı ışıkları altında dönüyor da olabilirdi. Hatta çok sıkılırsa hayattan, onu da kültablasında söndürebilirdi. Seçimler onun içindi. O ne isterse öyleydi ve bu hiç değişmeyecekti, değişimin değişmezliği ironisi külçe gibi çöktü üzerine. ne yaparsa yapsın sıkıcılığını kıramıyordu hayatın. Ne kadar değişitirirse değiştirsin bişeyleri değişimin değişmezliğine gelip tıkanıyordu işte.. saçlarını değiştirmişti geçen ay, geçen sene yeni bir eve taşınmıştı, sevgilisini terketmiş, işini değiştirmişti. Ama önüne geçememişti bu sabitlik duygusunun bir türlü.. Belki yaşamı gerçekten basmalıyım kültablasına diye düşündü yine, sonra bir sigara daha yakmak istedi, vazgeçti. Ölüm korkusundan değil sırf alışkanlık duygusundan ölesiye korktuğu için içmedi.

     Fincanının boşalmış olduğunu farketti, buna sevindi. Hiçbirşeyin sonsuza dek sürmeyeceğini böyle küçük detaylarda görebilmeyi öğrenmişti. Ve bu küçük avuntular onu hayatın monotonluğundan koruyan kalkanı haline gelmişti. Bu hafiflik duygusuyla gerindi, Kalkıp mutfağa doğru yürüdü, fincanını yıkayıp sonra uyumaya gidecekti. Vazgeçti, bugün de kirli kalıversindi. ışıkları söndürdü, sıcak bir kış gecesini soğuk bir yatakta bitirmeyecekti.
    Atkısını aldı, anahtarlarını almadı. Çıktı.


Derya Birinci
01 Kasım 2012

Fikrimce; ilk kez fikrimdekiler hikaye diliyle döküldüler elimden, gelir mi devamı gelmez mi bilemem. Ben bir düşgezerim, gündüz düşlerinde gece kovalayan. Kırık dökük fikirlerim var, zihnime hasbel kader düşmüş evren okyanusundan, elçisiyim onların dilim döndüğü elim erdiğince. Ben fikrime danışmam, fikrim söyler bana günü gelince.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder