13 Ocak 2011 Perşembe

YAŞASIN SINIF ATLADIK!

      Evet sınıf atladık, topluca, toplumca! Artık hepimiz 6. sınıf seviyesindeyiz! Yaşasınnn!. Sayın bakanım açıklamış, Türkiye' nin eğitim seviyesi 4. sınıftan 6. sınıfa yükseldi diye. O kadar zekiyiz o kadar iyi eğitildik ki arada 5. sınıfı yaladık yuttuk direkt olarak 6. sınıfa atlatıldık yani. Okuduğum anda gözlerim yaşarmaya, kalbim delice çarpmaya, nefesim ciğerlerime sığmamaya başladı, ömrü hayatımda bu kadar sevinip heyecanlandığım olmamıştır herhalde...

    6.sınıf.. rüya gibi.. şu ülkenin 6. sınıf seviyesine topluca çıktığını görebilmek için üniversite diplomasını yakıp ateşinde dansedecek pek çok eğitimli insan tanırım.. Üstüne de master diplomasından konfeti bile serpiştirebilirler hatta.

    Eğitim düzeyi denen şeyi kökten hatalı, sürekli değişen ve içi boşaltılan bir sistemin dağıttığı mühürlü imzalı kağıt parçalarına bağlayan, eğitimin gerçekte nasıl olması gerektiğiyle ilgili hiç bir fikir sahibi olmayan durgun zihinlere karşı "diplomanı yak" kampanyası başlatmak istiyorum.. Ya da diplomadan gül yapıp sayın bakana sunabiliriz, diplomalardan uçak yapıp meclis camlarından uçurabilir, diplomadan uçurtma yapıp gökyüzüne salabiliriz, diplomadan gemi yapıp dünyanın insansız bi köşesine kaçmak da fena fikir gibi durmuyor bazen.. Bunca içi boş diploma varken memlekette hiç değilse bir işlev kazanmış olur bu bahaneyle, eminim yurdum diplomasız ev hanımları çok daha yaratıcı ürünler de çıkartırlar. Diplomadan kapı paspası, diplomadan tencere altlığı, diplomadan yumurtalık, tuzluk, biberlik gibi nice dehalar çıkar memleketimden.

    Kendimi bildim bileli sorgularım şu eğitim sistemini, öğrencilik yıllarımdan başlayıp da şu güne kadar. Hayatımda asla kullanmayacağım bir dolu gereksiz bilgiyi kafama doldurup, bana asıl gereken ilgi ve merak duyduğum konularda kifayetsiz kalan öğretmenlerime sinir olurdum içten içten. İnsanları standartlaştıran, hepsinin aynı potansiyel ve eğilime sahip olduğunu varsayan ve buna göre ortalama bir eğitim müfredatı belirleyip "herşeyden azıcık" mantığıyla hiç bir konuya uzman yetiştiremeyen bir sistemin kaçıncı nesil kurbanlarıyız bilemiyorum.. Üstelik bütün ilk ve orta eğitimin boyunca bu standart sistemin kurbanı olup, yüksek eğitime geçeceğin anda sanki o konuyla alakalı bir yönlendirme yapmışcasına bir uzmanlık beklentisi içine girmesi de yüzümde çeşitli mimiklerin istemdışı oluşmasına neden olacak diğer bir durum. Zaten uzmanlık seviyesinde hakim olduğum bir konuda neden tekrar eğitim almak isteyeyim ki? O bölümde eğitim almak istiyorsam belli ki hiç birşey bilmiyorum ve "eğit beni" umuduyla geliyorum. Sınavdan bir gün önce vahiy mi gelmesini bekliyorlar mesela? Es kaza istediğim uzmanlığı seçtim diyelim, sonuçta yine içi boş bir eğitim sistemi, yine gerçek hayatta asla kullanmayacağım gereksiz bir dolu bilgiyle beyin tecavüzü, pratikle asla örtüşmeyen teori safsatalarıyla elime tutuşturacakları bir diploma.. Ve hayata atıldığında hiç birşeyin okuldakine benzemediği hüsranına uğrayan işbilmez "uzman" lar..

    Yukarıdaki paragrafı okuyup da bu ülkede yaşayan ve itiraz edecek olan yoktur sanıyorum.  İşin acıklı tarafı son beş senedir bu sorgulamam daha da derinleşti, zira 10 yaşında bir evlat sahibi olarak eğitim sistemiyle daha bir haşır neşir olmak zorunda kalıyorum, tam da bitti artık kurtuldum dediğim anda yeniden o sistemle kaynaşmak durumunda buldum kendimi. Birinci sınıfa başladığı günden beri oğluma sürekli telkinde bulunmaya, öğretmeye çalıştığım şey kendini aldığı notlarla değerlendirmemesi gerektiği, teşekkür alıp takdiri kaçırdığında ağlamaması, zayıf not almasının onu daha az zeki yapmadığı, okulların ona hayata dair herşeyi öğretemeyeceği, sadece  (ne yazık ki)ilerde iyi bir "meslek sahibi" olabilmek için kurallarına uyulması gereken sosyal bir ortam olarak anlatıyorum ona okulu. Çünkü günümüzde artık bundan bir gram daha  fazla kıymeti kalmadı okul denen kurumun.. Kendi dönemimle kıyasladığımda yine de şanslı çocuklardık diyorum ne yazık ki. Çünkü bizim "öğretmenlerimiz" gerçekten "öğretenlerdi". Anne ya da baba kadar umursarlardı bizi, üstümüzle başımızla, yediğimiz içtiğimizle, davranış biçimlerimizle ilgilenirlerdi. Okuldan çıkınca elimden tutup eve  kadar götüren öğretmenim olduğunu hatırlıyorum..

    Ya şimdi? müfredat diye dağıtılan o ücretsiz kitapları bir açıp içine bakın, 5 sınıf çocuğuna ders diye anlatılan konular, bizim dönemimizde en fazla 2. sınıf konusuydu belki de. Günümüzde çocuklara tam bir gerizekalı muamelesi ediliyor ve bunu şayet evde siz çocuğunuzu eğitme yolunda yetersiz kalıyorsanız farkedemeyeceksiniz bile. Neredeyse 5. sınıf çocuğuna abaküsle hesap yaptıracaklar, verilen ödevler internetten bul "çıktı" al getir şeklinde, sözüm ona araştırmacı yönlerini geliştiriyorlarmış, ne araştırma ama, hepsi birer "google" uzmanı oluyor çocukların tebrik etmek gerek doğrusu.. Müfredatlar bu denli içi boşken, içi dolu, mesleğini seven, hepsinden önemlisi çocukları seven kaç tane öğretmen var günümüzde? Hepsini karalamak haksızlık olur elbette ama bizzat yakın çevremde şahit olduğum "devlete kapak atmak" zihniyetiyle öğretmenliği seçen, öğretmekten bihaber öyle çok insan girdi ki eğitim sistemine, zaten kanser olan sisteme sızan yeni virüs takviyeleri gibi...

    6.sınıf olmuşuz.. toplumca.. yaşasın artık en azından herkes çarpım tablosunu ve kurtuluş savaşının tarihini biliyor demek ki..

    FİKRİMCE: Keşke okul öncesi seviyesinde kalıp, "insan" olmayı biraz daha öğrenebilmiş olsaydık, keşke eğitimin içi boş kalıplar yerine, yönlendirilmiş ve motive edilmiş süreçlerden geçtiğini kavrayabilseydik, keşke "kültür" seviyesinin "eğitim" seviyesinden bambaşka birşey olduğunu anlayabilseydik, keşke susmasaydık bunca zaman.. keşke sıra bize gelmeseydi.. diplomadan huni yapmayı bilen var mı aranızda?..

DERYA BİRİNCİ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder